ezber

                                                                            
kanlı bıçaklı değiliz seninle
olmayı beceremedik
nefes kesen doruklarında tutkunun
yitiremedik kendimizi
ki kanıp tenlerimize bir daha doğalım
izlerken ilk ışıklarını günün
uyup atışlarına kalplerimizin
tüm sahip olduklarımızı
tek bir ana sunup 'iyi ki' diyemedik

herşey o kadar kararında
ve mantık çerçevesinde seyretti ki
durduramadık dünyayı
bir tek saniye bile

şimdi ben gitsem
ardımdan ağlamazsın
şimdi sen gitsen
adına şiirler yazmam
kalsam eğer seninle
uykunda savunmasız bir tutkuyla
kaçıp gitmesin o an diye sıkı sıkı sarılmazsın
ya da yanımda olsan sen
teslim olmam kayıtsız şartsız
varlığına bedeninin

iki iki daha dört eder
salt bunu bulduk, bulabildik
oysa onun bekareti bozulalı çok olmuştu
ezberleri bozamadık

ne bir öfke
ne bir sevda
ne bir nefret
ne bir aşk yaratamadık
sen ve ben -iki kişi-
bir tane 'biz' edemedik
yapamadık...

hayat- kırıklığı


gittin..
gitme demedim çünkü.
çünkü kanıyordu göz bebeklerim
sızlıyordu, yüzünü koyduğun avuç içim
soluk alamıyordu, suslarınla mühürlediğin ciğerlerim
atmıyordu artık, savruluşunu izlerken bedeninin zaptedemediğim kalbim
ağlayamıyordu bile ardından, tek dokunuşuyla parmaklarının şenlik yerine dönen yüzüm

gitme demedim
diyemezdim çünkü
çünkü bulamadım, yerlerinde değillerdi
her gitmeye yüz tuttuğunda
tüm yollarının çıkacağı yerleri sarıp kuşatan sözlerim
çünkü almıştın
fırlatıp atmıştın kimbilir nereye
sevdamın sözlerini


gitme diyemezdim
demezdim çünkü
bedenim sana ait değildi
kalbim sana ait değildi
başını koyduğunda milyonlarca huzur bulduğum göğsüm senin değildi
ben,tek sığınak, tek diyar,tek yer bildiğim sen'in değildim artık


hunharca, dağıtarak her yeri,
her şeyi bozarak,
yıkarak,
yok ederek,
gözümü her yeni güne açtığımda
özlüyorum göremediğim çizgilerini yüzünün
çünkü gitme demedim
diyemezdim
çünkü sen benim en büyük hayal kırıklığımdın artık
parçalarıyla bileklerimi kestiğim...

yeNiL-ki


yenik ve eksik hissediyorum
kalbime hükmetmeyi hayatımın hiçbir zamanında öğrenemediğim için
her seferinde suratıma çarpan kapıların sızılarını gizlemeyi beceremediğim
yıllarca rol yapmayı öğretirken herkese
rol yapmam gereken tüm zamanlarda elimden hiçbirşey gelmediği için

yenik hissediyorum kendimi
sabaha karşı
veda etmeyi bile başaramadığım için
güçlü yanlarımla hassaslıklarımı kapatmayı beceremediğim için
saygı duyulmadığını, benim kadar önemsenmediğini
ve özen gösterilmediğini fark ettiğim anlarda
kurallarıma ve kendime sadık kalamadığım
ihanet ettiğim için

eksik hissediyorum
yaşadıklarımı her seferinde reddedip pembe masallara
çıkarsız sevmelere, kendinden bile çok düşünmelere
kız kaçıranlara, rugan pabuçlara, renkli lolipoplara
ezber bozanlara inandığım
ve tüm bunların artık masal olduğuna
kendimi ikna edemediğim için

yenik ve eksik hissediyorum
uykumu sana heba ettiğim,
kendimden vazgeçtiğim,
çıkan en ufak pürüzde dünya durmuş gibi davrandığım,
her seferinde hiçbirşey olmamış gibi
en baştan başladığım
her seferinde temize çektiğim
benim gibi hissetmediğini
ve asla hissetmeyeceğini bildiğim halde
ısrarla orda öylece beklediğim için

yenik
eksik
ve çok çaresiz
hissediyorum
hayat her sorduğunda bana
kendimi ezip, bozup,
her tekrarda daha fazla kendimi hırpalayıp
yok edip
yine de hep seni seçtiğim için

ve biliyorum
seni hergün her an affetsem bile
birgün kendimi asla affedemeyecek o çıkmaza gireceğim
ve biliyorum o gün
sen orda olmayacaksın

yenik
eksik
yalnız
ve karanlık hissediyorum
o anın gelmeyeceğine duyduğum
umudu bana yitirttiğin için..

bilinmeyene


Özlüyorum seni... Kimsin bilmiyorum; yüzün ellerin nasıl, gözlerin ne renk bilmiyorum ama her an özlüyorum dokunuşunu. Tanıyorum seni çünkü ve sen de tanıyorsun beni, bir gün birbirimizi ilk gördüğümüz o anda, birden hissedeceğiz bunu biliyorum. Ilık bir şey akacak içimize, içimizden birbirimize, ne olduğunu hemen anlayacağız. Saçların ne renk bilmiyorum, tenin nasıl ama dokunuşunu biliyorum, nasıl baktığını bana, kör karanlıklarda bile ışıldadığını gözlerinin biliyorum. Bir şimşek çakacak o yüzden o ilk karşılaşmamızda, mıhlanırken gözlerin gözlerime dünya duracak bir an, etraftaki her şey solup giderken bir bir, capcanlı duracaksın karşımda rengarenk olacağım karşında. Herkes, her şey anlayacak, gizli gizli gülecekler bize bakıp, bir neşeyle dolup taşacak evren. Çünkü tüm yaşamım, senin tüm yaşamın hep bu karşılaşma için yaşanıp durdu; tüm acılar, aşk sanılan o kalp çarpıntıları, arkalarına hayal kırıklıkları bağlanmış tekerlekleri hüznün. Gözümden akan her damla yaş sıkıntılı sabahlara uyandırdı seni. Yaşadığın her mutsuz an kötü rüyalar oldu gecelerime benim.

Yok, yok, yok, yeryüzünde aşk yok, kalp yok, insan yok, hiçbir şey yok yaşanmaya değer deyip, madalyonlarımızı aynı anda çevirip çıkarttık içimizdeki kötüyü. Ama o anda bile hep tersine inanan bir çocuk hoplayıp zıplıyordu ve onu susturamadığımıza hayıflanıp duruyorduk aynı anda, başka hayatlarda.

Ağzın nasıl bilmiyorum hiç ama öpüşünü biliyorum bir çiçek gibi saçlarımdan, gözkapaklarımdan. Çünkü ancak ve sadece sen öpersin beni gözkapaklarımdan. Dudaklarımız kilitlendiği gün birbirine o tadı biliyor olacağız bu yüzden; tutkunun kırmızısını, aydınlığın sarısını, aşkın pembesini, kinin karasını akıtırken dilim ağzının güzelliğine, sen şiirler okuyacaksın bana. O bildiğim, duymayı yıllarca beklediğim sesinle. Ağaçlar, çiçekler, yollar, dağlar, her şey ve herkes bir çapkın gülüş yerleştirip yüzlerine geçecekler önümüzden. Öyle görülmeye değer olacak çünkü ellerimin avuçlarında, gözlerimin bakışlarında, sözlerimin susuşlarında, benim koynunda, aşkımın kalbinde kaybolduğu, birbirimize eklendiğimiz, bir olduğumuz, bir ırmak gibi aktığımız o an…

Özledim seni… Çok özledim… Aramızda ne kadar mesafe, ne kadar zaman, ne kadar soru, ne kadar insan, kaç güneş, daha kaç aldanış, kaç yalan, kaç hayal, ne kadar kin, ne kadar kahkaha, kaç damla gözyaşı var bilmiyorum. Ama biliyorum ki orada bir yerdesin ve sende beni bekliyorsun. İşte bu bile değer kılar bazen, duvarları yumruklamak istercesine zor olsa bile, yine de değer kılar senin için en yapamadığımı yapmaya, sabretmeye…

04.04.2010